; Evliya Kabirleri | Ârif-i Rivegerî kuddise sirruh

Ârif-i Rivegerî kuddise sirruh

  Hayatı   Fotoğraflar   Menkıbeleri
Ârif-i Rivegerî kuddise sirruh

Ârif-i Rivegerî kuddise sirruh Hayatı

İslâm âlimlerinin büyüklerindendir. Silsilei aliyyenin onuncu ferdi kâmilidir. Asılen Buhârâlıdır. Buhârâya 30 km. uzaklıkta bulunan Rivger köyünde dünyâya geldi. Doğum târîhi 560 [m. 1067] olarak rivâyet edilmekte ise de, kesin bilinmemektedir. 715 [m. 1315] târîhinde vefât etti. Silsilei aliyyenin onuncu ferdi kâmilidir.
Küçük yaşta medrese tahsîline başladı. Zekâ ve kavrayışının kuvvetli olması sebebi ile, zâhirî ilimleri kısa zamânda öğrendi. Bu esnâda ilim ve hikmet sahibi, ilmi ile âmil ve insanlara doğru yolu göstermekte zamânın kutbu olan Abdülhâlık Goncdüvânî hazretleri ile tanıştı ve kalbinde ve görüşünde değişmeler oldu.
Abdülhâlik Goncdüvânî hazretleri, bir torbada evine erzak götürüyordu. Edeple yaklaşarak, eşyâlarını taşımak için izin isteyince, elindekileri Ârifi Rîvegerî’ye verdi ve berâberce eve kadar gittiler. Eşyâları bıraktıktan sonra, Abdülhâlıkı Goncdüvânî “kuddise sirruh” ona; (Bir sâat sonra gel, yemeği berâber yiyelim) buyurdu. Ârifi Rîvegerî “kuddise sirruh” evden ayrıldıktan sonra, kalbinde Abdülhâlıkı Goncdüvânî’ye “kuddise sirruh” karşı muhabbet ve Ona hizmet etmek aşkı doğdu. Bir sâat sonra eve gitti. İltifâtlar görüp, evlatlığa kabûl edildi. Dahâ ilk günde ebedî se’âdet tâcının başına konduğunu hissetti. Kendisine hocası tarafından manevî ilimler ve Evliyâlık yolunun esâsları öğretilmeye başlandı. Hemen kendisine bağlanıp, vefâtına kadar hiç ayrılmadı.
Hocası ilk sohbetinde ona şöyle dedi: Hak yolcusu bir sâlik, bir talebe, vaktinin, zamânının değerini gâyet iyi bilmelidir. Üzerinden vakitler bir bir geçip giderken, kendisinin ne hâlde olduğunu sezmeye bakmalıdır. Şâyet geçen bir an içinde, huzûrlu olduysa, bunu şükür gerektiren bir hâl bilmelidir. (Allahıma şükürler olsun) demelidir. Eğer gafletle geçip gitmiş ise, hemen onu telâfî etme yoluna gitmelidir. Allahü teâlâ’ya nefsânî mâzeretini bildirip, Ondan afv edilmesini dilemelidir.
Ârifi Rîvegerî “rahmetullahi aleyh”, hocasının derslerini büyük bir dikkatle takîp eder ve her söylediğini ezberler idi. Böylece zâhirî ilimlerde büyük bir âlim, bâtınî ilimlerde üstün bir velî oldu. Hocası Abdülhâlıkı Goncdüvânî’nin hayâtları boyunca hizmeti ile şereflendi.
Ârifi Rîvegerî, Abdülhâlıkı Goncdüvânî hazretlerinin hayâtlarında yüksek hizmet ve huzûruna devâm ile meşhûr olup, pek çok feyiz ve bereketlere kavuştu. Yüksek üstâdının vefâtından sonra onun yerine Peygamber efendimizin ve Eshâbının yolunu insanlara öğretmek işine memûr oldu. Himmet, inâyet ve gayretlerini, Allahü teâlâ’yı arayanlara sarf eyledi.
Pek çoğunun hidâyete ve Evliyâlık makâmlarında yüksek derecelere kavuşmalarına vesîle oldu. Zamânının bir dânesi idi. Herkese çok iyi ve yumuşak davranır, kimsenin kalbini kırmazdı. Riyâzet, Yani nefsinin istediklerini yapmayıp ve mücâhede ederek, Yani nefsinin istemediklerini yaparak, nefsini terbiye için çok çalışırdı. Vera’, takvâ ve züht sahibi idi. Geceleri, ibâdet ile geçirir, gündüzleri ilim talebesi ile meşgûl olurdu. Sünnet olduğu için, gündüz öğleden önce bir miktâr kaylûle yapar, Yani biraz uyurdu. Peygamber efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” sünneti seniyyesine uymağa çok gayret eder, bidatlerden şiddetle kaçınırdı. Ârifi Rîvegerî hazretlerinin bu gayretlerine karşılık Cenabı Hak, büyük makâmlar ihsân etti. Uzun bir ömür yaşadı. 715 [m. 1315] senesinde Rivgerde vefât etti. Kabri oradadır. Ziyâret edenler, onun feyiz ve bereketlerine kavuşmaktadır. Onu vesîle ederek Allahü teâlâ’ya yapılan duâlar kabûl olmaktadır.
Ârif-i Rivegerî kuddise sirruh

Ârif-i Rivegerî kuddise sirruh

Ârif-i Rivegerî kuddise sirruh

Ârif-i Rivegerî kuddise sirruh

Ârif-i Rivegerî kuddise sirruh

Ârif-i Rivegerî kuddise sirruh Menkıbeleri

Ârifi Rîvegerî bundan sonra manevî ilimlerle meşgûl olup, bir dahâ medreseye, önceki hocalarına dönmedi. Hocaları gördükleri zamân kendisini azarlıyor, medreseye gelmesi için baskı yapıyorlardı. Buna karşı o hiç mukâbelede bulunmuyor ve sesini çıkarmıyordu. Bir gün eski hocasının kendisine hakârete varan sözlerine karşılık; (Hocam! Niye hep benim gibi bir gariple uğraşırsınız. Dün gece işlediğiniz hatâyı unutuyorsunuz,) deyince, hocası çok mahcup oldu. Zîrâ, işlediği günâhı kendinden başkası bilmiyordu. Talebesinin manevî ilimlerdeki derecesini anlayıp, özr diledi ve tövbe etti. Sonra da Abdülhâlıkı Goncdüvânî’ye “rahmetullahi aleyh” gidip talebe oldu.